Evimizin büyüğü ağabeyim, sadece derdime ortak olmuyordu elbet. Yanımızda olduğu zamanlarda birlikte futbol-basketbol maçları izler, konsol oyunları, bilardoya oynar, halı saha maçlarına giderdik. Tabii uzun ve hoş sohbetlerimiz de cabası. Kısıtlı zamanına rağmen herkese vakit ayırmayı başarırdı. Öyle ki; Kendi özel işlerini bile çoğu zaman halledemeden görev yerine gittiği çok olmuştur.
İrili ufaklı dertlerimi anlattığım, hassas dokunuşlarla öğütler veren özel insan abim, benimle bir gün hayata dair bir konuşma yaptı. Vermiş olduğu birbirinden değerli nasihatler, aradan uzun yıllar geçse de kulağıma küpedir. Fakat bu nasihatler ileriki yıllarda birçok konuda daha olgun, daha sakin, daha bilinçli olmamda büyük rol oynadı. Özellikle aile bireylerine karşı büyük etken olmuştur.
Şöyle ki; “Öncelikle, sen benim kardeşim değil, oğlumsun. Hayatta karşına çıkacak zorluklara karşı kendini savunmayı öğrenmelisin. Geçen gün karnendeki zayıf dersler yüzünden sana o kadar kızdım. Neden tek kelime edemedin? Çünkü suçlusun! Yoksa tanıdığım en mütevazı, en saygılı, en terbiyeli insansın. Ama bu seni kurtarmaz. Başarılı olmak istiyorsan çok çalışmalısın. Sonra gerisi gelir. Yani her şey senin elinde” dedikten sonra birden masadan kalktı ve mekânın içinde bulunan aynanın önüne çağırdı.
Ne olduğunu anlayamadan direkt konuya girdi;
“Bak şu aynaya, ne görüyorsun?”
Biraz korkmuş ve şaşırmıştım. Telaşla cevap verdim;
‘Kendimi görüyorum abi.’
“Bak bakalım, arkanda kim var?”
‘Kimse yok abi.’
“Tıpkı aynadaki gibi, seni senden başka kimse göremez. Arkanda da kimse olmaz. Yani hayatta tek başınasın. Kimsenin kimseye faydası da, hayrı da olmaz. Ben her daim yanında olamam. Sevilmek, sayılmak, itibar görmek istiyorsan; kimseye minnet etmeyeceksin! Kimselere el açmayacak! Hiç kimseden medet ummayacaksın! Özellikle kimseye güvenmeyeceksin! Kendi işini kendin halledeceksin. Buna mecbursun. Gün gelecek evlenecek, sende bir aile reisi olacaksın. Her şeyden herkesten, hatta kendinden önce aileni düşüneceksin. Unutma; senin senden başka dostun yok” dedi.
***
Önceleri ne demek istediğini anlamadım. Aslında anlatmaya çalıştığını zaman zaten göstermeye başlamıştı.
Okul bitti, askerlik bitti, evlendim ve bir kızım oldu. Evlendikten sonra o güne kadar her şeyin anlamsız, boş ve saçma olduğunu yaşayarak öğrendim. Çünkü artık tek kişilik yaşamıyor, haliyle tek kişilik de düşünemiyorsunuz. İnsan büyük bir sorumluluğun altına giriyor. Gençlik yıllarımızda büyüklerimizin vermiş olduğu nasihatlerin kıymetini sonradan daha iyi anlıyoruz. Bu nasihatlerden çıkarmamız gereken dersler, gün geliyor tokat gibi yüzümüze vuruyor.
Evliliğimizin ilk yıllarında maddi-manevi büyük sıkıntılar çektik. Bir de bildik malum ailevi sorunlar... Artı ve eksi kutuplu iki aile profili vardı. Boşuna dememişler, ‘Evlenince aslında iki aile evleniyor’ diye. Aile bireylerinin gencecik, tecrübesiz evlatlarına sırt çevirdiğini de gördük. Üstüne eşimin sağlık sorunları da çıkınca, tam anlamıyla sahipsiz ve yapayalnız kaldık. Tabii bunda zor beğenme, her şeyin istedikleri gibi olma hırsı, sonsuz itaatkâr olma isteği, aşırı saygı, terbiye öngörüleri, elbet de fitne, fesat ve dedikodu da etken oldu. Ama bazı şeyler zorla olmuyor. Aileye yeni katılan birine bu kadar da yüklenilmez ki! Arada kaldığım da, sinirimden ağladım da oldu! Bizim hiç mi hatamız olmadı? Oldu elbet. Ama eksik olan bir tek şey vardı; iletişim...
Ama sadece bir kişi bizi asla yalnız bırakmadı. Evet, çok sık bir araya gelemiyorduk ama telefon konuşmalarımızla abim her daim yanımızda olduğunu bize gösterdi. Sakinliğimizi koruyacağımızı, büyüklerimize karşı saygı sınırını aşmadan derdini, itirazını, hatta isyanını anlatabileceğimizi öğretti. Zaman her şeyin ilacıdır dedi. Öyle de oldu. Gün geldi taşlar yavaş, yavaş yerine oturdu ve abimin söylediği her şey bir bir çıktı.
Son konuşmamızda aramızda küçük çaplı bir durum değerlendirmesi yaptık. Açıkçası biraz gıybet ettik! Her zaman kendisi için özel ve farklı olduğumu dile getiren abimin benim için söyledikleri gerçekten gurur vericiydi.
Şöyle ki; ‘Sen; saygınla, terbiyenle, efendiliğinle karına, kızına, annene, babana ve kardeşlerine kısacası ailene sahip çıktın. Hır gür, kavga gürültü çıkarmadan, kimsenin kalbini kırmadan, küsmeden küstürmeden, yavaş yavaş, ilmik ilmik dokuyarak bu günlere geldin. Ben sana şunu yap bunu yap, şöyle konuş böyle konuş demedim. Her şeyi kendin yaptın. ‘Aile her şeydir’ dedin. Bunu bilen, bilmeyen herkese gösterdin. Kimse için aileden vazgeçmedin. Adına-soyadına yakışır davrandın. Bu arada, en küçüğümüz olmana rağmen bugüne kadar kimseyi incitmedin. Başını hiç derde sokmadın. Helal olsun sana. Seninle gurur duyuyorum kardeşim’ dedi.
***
Elbette herkesin hayatı kendine özeldir. Her anne-baba, kardeş ve ağabey özeldir. Lakin kıymet bilene.
Diyeceğim o ki; aile, sığınacağız tek limandır. Dilediğince, özgür, rahat hareket edilen tek yerdir. Sevginin ne demek olduğunu öğrendiğimiz ilk eşiktir. Aile her şeydir. Bu konuda şanslı olduğumu hissediyorum. Çünkü ailemde dert ortağım, sırdaşım bildiğim, hocam gibi gördüğüm bir ağabeyim var. İyi ki varsın abim…