Ezberci yaşama ve siyasete son vermek

   Bir arkadaşım göndermişti, “Niccola Machiavelli” demiş ki; İnsan yığınları büyük hırsıza kızmaz. Çünkü özlemi odur.

İnsan yığınları yalancıya da kızmaz. Kendisi de yalancıdır da ondan. İnsan yığınları yoksula kızar. ‘Aptallığından’ der.

Yığın ‘Toplum’ değildir. Yığın otoriteye itaat ederek hareket eder. Toplum bireylerden oluşur, sorgular, örgütlenir. Kitlenize bakın anlarsınız. Yığın mıdır, toplum mudur?”

   Ülkemizdeki siyaset anlayışı ve uygulanışa bakarsanız, siz Machivelli’ye hak vermez misiniz? Ama bu zat bu sözü ülkemiz için değil, insan yapısı açısından tüm dünya için söylemiş

Biz mi hayattan çalıyoruz, yoksa hayat mı bizden çalıyor?

Dayatılmış o kadar çok şey var ki, biz dayatmalara inat özgür benliğimizi keşfedemiyoruz.

Ezberlerle yaşamak insana göre değil…

   O kadar çok ve çözemediğimiz tesirler altındayız ki, farkında olmadan ve büyülenmiş gibi yaşıyoruz.

Çocuklarımıza okullarda ezber öğretiliyor. Koca bir yaşamı kalıplara sığdırmaya çalışıyoruz. Okul dönemi ve kariyer için üniversite çabaları sonrası, iş bekleyen milyonların arasına katılı veriyor herkes.

‘Bir iş bulamadın’ nidaları arasında, onca okumanın ve diploma sahibi olmanın gururu yerine,’ iş bulamayan okumuş çocuk’ ezikliği içine düşürüyoruz çocuklarımızı.

   Ailen, çevrendeki insanlar, dostların, sevdiğin insan, hepsi bir iş için sana yardım etmek istiyorlar. Ama doğduğun şehir, yıllarca ihmal edilmiş bir şehir. Geçmişteki görkemli günlerini neredeyse unutmaya başlamış. İş ve ekmek umudu bir yer olmaktan çıkmış, işsizler kenti olmuş yaşadığın yer.

Yerel seçime giderken enflasyon dur durak bilmiyor…

   Ülkenin göz bebeği tarım ovasına sahip bir şehirde yaşıyoruz. Ama ülkemiz onca verimli topraklarına rağmen, tarım ürünlerinde yokluklar ve pahalılık yaşar hale gelmiş. Yani planlı bir tarım politikasını becerememiş ülkemizi yönetenler.

   Üretici ile satıcı arasına, bir yığın simsar girmiş, Nakliyat fiyatları, akaryakıttaki vergi ve zamlarla maliyetleri arttırmış, gel de anlat ve isyanlara tercüman ol şimdi!

İşte yerel seçime gidiyoruz ve nelerle uğraşıyoruz?

   Televizyonlarda saatlerce Gazze de yaşanan dramlar tartışılıyor. Haberleri anladık da, aynı şeylerin hiç değişmeyen adamlar tarafından ezberlenmiş cümlelerle saatlerce anlatılması bana halkın kafasının bulandırılıp, yaşanan büyük ekonomik sıkıntıların üstü kısmen de olsa kapatılmak istenmesinden kaynaklanan bilinçli yayınlar olduğu izlenimini veriyor. Yerel seçimlere giderken kimse ekonomik sıkıntıları konuşmasın, belediyelerin borç batağında olanlar, konuşulmasın istiyor.

İttifak tartışmaları ve ezberci siyasetin propaganda yöntemleri devam ediyor…

   Cumhur ittifakı genel seçim sonrası da nerdeyse aynı takımla devam ediyor. Ancak genel seçimde başarılı olamayan Millet ittifakı dağıldı. Bence İyi partinin tek başına yerel seçimlere girme kararı çok iyi oldu. Farkındalar mı bilemiyorum ama CHP içinde aslında kendine gelme ve kurultay sürecinde dillendirdikleri, ‘Değişim’ sloganının gereğini yaparak geniş kitlelerin gönlünü kazanma açısından büyük bir fırsat doğdu.

İyi parti tek başına yerel seçimlere girme kararının içini doldurabilecek mi?

   Bence İyi parti siyasi hayata doğduğunda çok büyük bir şansı vardı. Bu şans uzun yıllar iktidarda kalmış Ak partinin, yaşanan süreçlerde ülkenin ekonomisindeki sıkıntılar, gelir dağılımındaki bozukluk sonrası yıpranmışlıkları, merkez sağın muhafazakâr seçmenine İyi partinin bir alternatif olabilmesiydi. Sayın Meral Akşener ve ekibi bu stratejik yönelimle Ak partiye giden ancak yeni bir yol bulamadığı için oy vermeye devam eden merkez sağ seçmenin oylarını alabilmeyi beceremediler. Çünkü iktidara giden yol arayışı yerine, ana muhalefet olma hedefiyle siyaset kurdular. Genel seçimlerde altılı masa diye tabir edilen ‘Millet ittifakı’ yalpalayınca, bu günlerde yerel seçim atmosferinde, aldıkları kararın dalgalanmalarını yaşıyorlar.

   İyi partinin kararlı bir şekilde, tek başlarına yerel seçimlere girmeleri ve merkez sağın oylarına yönelmeleri, onları genel seçimlere hazırlayarak ve iktidar adayı bir parti yapabilir diye düşünüyorum. Tabi bu durum çok kolay olacak bir durum değil. İyi partinin büyük düşünerek stratejik hamlelerini bu hedefe yönelik olarak yapması ve kadrolarıyla kararsız seçmenlere güven vermesiyle, olabilecek bir durum.

CHP değişim sloganının içini partisinin devrimcilik anlayışıyla doldurabilecek mi?

   Kılıçtaroğlu yönetimindeki CHP ülke seçmeninin büyük çoğunluğunu hep kendisinin dışında görerek, onca seçimde, destek arayışlarıyla girdi. Hepsinde de sonuç hiç değişmedi. Oysa ülkemiz seçmenine, kendi söylemlerinde bile ötekileştirme yapmadan, yönelebilselerdi, acaba sonuç daha farklı olamaz mıydı? Ancak buna hiç inanamadılar ve kolaycı anlayışlarla iktidar olma hevesine kapıldılar.

   CHP kendi içinden Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Muharrem İnce’nin seçim dönemi hariç, oylarını hiç arttıramadı. Bunun sebeplerini daha önce zaman zaman yazdım. Parti içinde, bu ‘Küçük olsun benim olsun’ zihniyetiyle, ezberci siyaset anlayışına da, tepki gösteren ve değişim isteyenler, kurultay sürecinde başarılı olup, yönetimi devir aldılar.

   İşte bu yerel seçim, değişim sloganının hayata geçirilmesi için fırsat olarak CHP’nin önündedir. CHP, söylemlerindeki o ayrıştıran, kendi dışında gösteren, ‘Ak parti seçmeni, Milliyetçi seçmen, Hedep’li seçmen’ ifadelerini artık bırakmalıdır. Onun yerine ‘Ülkemin özgür seçmenleri’ söylemiyle, yola çıkmalıdır diye düşünüyorum.

    İnsanları partilerin kadrolu seçmeniymiş gibi görmek, tüm seçmenlerin özgür iradelerine saygısızlık değil midir? Ne demek yani, ben bu seçimde bir partiye, diğer seçimde programlarına bakarak başka bir partiye oy verme hakkım yok mu? Hatta yerel seçimlerde, ilçelerde ve büyükşehir adaylarında, ayrı partilerin adaylarına oy veren seçmenler olamaz mı? 

   Biz seçmenlerde, Niccola Machiavelli’nin söylemiyle yığın olarak mı kalacağız, yoksa özgür bireyler olarak toplum mu olacağız? İşte bu seçimde bunun kararını vereceğiz.