İsrail kurulduğu 1948 yılından bu yana ilk kez cüretkar adımaları attığı, saldırı stratejilerini uyguladığı bir dönemi yaşıyor.
İlk denemeyi 2006 yılında yapan İsrail Lübnan’da, Hizbullah’a yenilmiş ve büyük prestij kaybı yaşamıştı. Arap Baharıyla beraber İsrail’e tehlike arz edebilecek ülkelerin zayıflaması ve dengelerin İsrail lehine değişmesiyle özellikle 2017 yılından sonra İsrail yeniden saldırganlaştı.
İlk saldırılarını Suriye’ye karşı başlattı. Saldırı zeminini öncelikle IŞİD terör örgütüne dolaylı sağlık ve mühimmat desteği vererek sağladı. IŞİD, El Nusra Terör Örgütleri uluslararası alanda da terör örgütü olarak kabul edildiğinden bu örgüte destek verenler, ticaret yapanlar hep dolaylı yolları seçtiler.
Suriye merkezi yönetimi zayıfladıkça mezhep ve etnik bazlı ayrılıkçı gruplar türedi. Bunların başında PYD/PKK terör örgütü geliyor. Mezhepçi ve etnik bölücüler meşruiyetlerini uluslararası alanda terörist olarak kabul edilen IŞİD ve El Nusra terör örgütleriyle çatıştıklarını iddia ederek kazanmaya çalıştılar.
İsrail de bölücü terör örgütlerinin bu stratejisinden faydalanarak önce bölücü terör örgütleriyle ilişkisini geliştirdi ve bölücülere askeri danışmanlık yaptı.
ABD ise bugüne kadar özellikle PYD/PKK terör örgütüne binlerce tırlık mühimmat ve askeri eğitimi vermeye devam ediyor.
Bölge ülkelerinin birbiriyle diplomatik ilişkilerin sağlıklı olmaması terör örgütlerini meşru hale getirmeye çalışan İsrail ve ABD’nin işini kolaylaştırdı.
Bundan sonraki süreçlerde terör örgütlerine “Direnişçi” Devletlere ise “Terörist” diyecekleri bir süreç başlatma peşinde olacaklar.
Etnik bölücüler “Hukuk” savunucusu, etnik ayrım yapmayan, vatandaşlık hukukundan yana olana “Faşist”,
Mezhepçi bakış açısına sahip olana “Özgürlükçü”, laik düzenden yana olana “Yobaz, bağnaz”,
Coğrafyadaki Devletlerin işbirliği yapmasından yana olanlara “Ajan”, ABD ve İsrail projelerine destek veren hainlere “Vatan Sever” denileceği ve bunların propagandasının yapılacağı bir döneme giriş yapmanın da arifesindeyiz.
Bu proje de yeni değil. Birinci Dünya savaşından sonra bölgemizde denenmiş olan bu proje sadece Lübnan’da uygulanabildi ve Lübnan’ın son yüz yılında neler yaşadığı da ortada.
Diğer bölgelerde bu projeye destek veren kişi ve gruplar tarihe vatan haini olarak geçtiler, hainlerin torunları uzun süre dedelerinden utanarak yaşadılar. Dedelerinden utanan azılı azınlık olan bu kesim, bugün de dedelerinin izinden ilerleme yolunu seçtiler. Etnisite veya mezheplerden bahsediyorlar ama aslında bütün kesimlerin özgürlüğüne kastedilen Büyük İsrail Projesine hizmet ediyorlar.
Bu durumun gidişatında maalesef acı olayların yaşanması kaçınılmaz görünüyor.
Fedakarlık ve kanla alınan Ulusal bağımsızlıkların alçak projelerin sonucunda kaybedilmesi doğanın kuralına aykırıdır.
Ayrıca acı olayların yaşanmasından kasıt sadece Ulusal Birlik ve Bağımsızlığımızı korumanın diyeti olarak görülmelidir.
Zira bu girişimlerin tarihte olduğu gibi bugün de sonucu mutlaktır. “Özgürlükçü” diye anılan ayrılıkçı ve mezhepçi gruplar bu senaryonun sonunda yargılanıyor, cezalandırılıyor ve sonsuza dek mutlak olan bağımsızlığımız korunuyor.