Dünyanın incisi, eski dünyanın birleşme noktası, boğazların sahibi, tarihe yön veren Türk Milletinin güzel ülkesi Türkiye, bu özelliklerinin karşılığını düşman gözlerinin üzerinden hiç eksik olmaması ile hep almıştır, almaktadır ve de almaya devam edecektir.

Bu güzel ülkenin düşmanı keşke sadece dışarıda olsa. Beslenip içeriye bırakılan ve içeriden de devşirilen düşman gözler hep var oldu ve olmaya da devam edecektir. 1. Dünya Savaşı sonunda beraber hareket ettiğimiz ülkelerle anlaşmalar yapıldı ve tamamlandı. Bizim ile yapılacak anlaşma ise bekledikçe bekledi. Çünkü bizimle yapılacak olan anlaşma düşman tarafından bir teslim anlaşması olarak görülmüyordu. Peki, ne olarak görülüyordu? Yok, etme anlaşması olarak görülüyordu. O nedenle sürekli tartışıyorlar, konuşuyorlar ve yok etmenin bütün yollarını araştırıyorlardı. 433 maddelik Sevr şartları böyle hazırlandı. Bu maddelerle Şark Meselesi diye adlandırılan Türk Meselesi batılılar açısından tamamen halledilmiş olacaktı. Büyük Önder, dünya tarihinin en büyüklerinden olan Büyük Başbuğ Mustafa Kemal ATATÜRK, bu maddeleri yok saydı ve elinin tersiyle itti, yırttı attı. Bu kadar ağır şartlarda neye güvenerek yola çıktı? Yanındaki silah arkadaşlarının her şeye rağmen desteğini alarak ve Türk Milleti'ne güvenerek. O zaman yukarıda bahsettiğimiz dış düşmanlarla birlik olan çok, hem de çok sayıda iç düşman, işbirlikçi vardı

Sonunda Millet ve Devlet kurtarıldı. Bu güzel ülkenin ve güzel ülkeye sahip olan Türk Milleti'nin Sevr'i yırtması ile iş sona erdi mi? Maalesef hayır. Çünkü söyledik ya, bu ülkenin ve bu ülkeye sahip olanların üzerinde düşman gözü bitmedi, bitmeyecek. Büyük emekler vererek hazırladıkları ve büyük umutlar bekledikleri Sevr maddelerini şöyle veya böyle uygulayabilmek için sürekli fırsat beklediler. Bu uygulamaya geçebilmenin şartlarını hazırlama gayretinde oldular. Bunun böyle olduğunun göstergelerini, 2. Dünya Savaşı sonundan itibaren gözlemleyebiliyoruz. Bugün gelinen noktada Sevr dayatmasının artık gerçekleştiği düşüncesini yayma gayretlerini görüyoruz. Daha yalın ifade ile 10 Ağustos 1920 tarihinde önümüze açık bir biçimde konulan Sevr, bugün adı açık bir biçimde Sevr olmadan önümüze konmuştur. Yani bugün ülkemizde gördüğümüz manzara budur. Sevr şartları bugün de önümüzdedir. Sevr döneminde ülkemizin içinde bulunduğu ortamın benzerini bugün de yaşamaktayız.

Peki, güzel de, o dönem bütün imkânsızlıklarla Sevr'i yırtan irade, yani Türk Milleti bugün yok mu? Belki de daha fazlasıyla var. Elbette hemen itirazlar gelecek. Ama o zaman Mustafa Kemal ATATÜRK ve arkadaşları vardı, bugün yok. Doğru bir itiraz: Onlar yok ve mezarlarından çıkartamayız. Tamam, da onların yarattığı mucizeyi nasıl yaptıklarını gün gün, saat saat biliyoruz, yetmez mi? Mucize bir defa olur ve sonraki süreçlerde ondan yararlanılır. O halde bütün mesele yüz yıl önceki şartların iyi anlaşılması, doğru anlaşılması ve değerlendirilmesidir. O dönemdeki bütün renkleri içinde barındıran Hürriyet ve İtilaf yerine Milli Mücadelecileri anlamak ve takip etmek gerektir. Hem de bir an önce.