Hayat bir gündür o da bugündür. Bence büyük bir çoğunluğumuz yaşanması gereken o günü hiç yaşamadık.
Bizi geçin önceki kuşaklar bile yaşamamıştır.
Yer kürenin üzerinde zerre taneciği kadar bile yer tutmayan canlılar olarak bitip tükenmez şeylerle debelenip duruyoruz…
Sorunlarla kuşatılmış fanus içindeki hayatlarımızı tüketirken kendimize dair ne çok isteğimizi, beklentimizi öteliyoruz. Koşturup duruyoruz sağa, sola.
İnsan huzura ermek için yaşam şartlarıyla var gücüyle mücadele ediyor. O işten bu işe koşturup yaşam kavgasının içinde buluyor kendini. Pes etmemek, hayatın tek gerçeği galiba.
Son yıllarda, birçok belirsizlik var hayatımızda.
Ne sağlık endişesi bitti ne savaş kaygısı ne ekonomi iniş çıkışları ne zam yağmuru ne doğal afet olasılıkları… İşte liste böyle uzayıp gidiyor.
Tek bildiğim sağlam durun, risk falan aman uzak durun, olanı koruyun. Buna da şükür deyin.
Artık sanırım sinirlerimiz de gevşedi.
Deprem oldu deniyor, “Hiç hissetmedim deyip” aynen devam ediyoruz.
Dolar, altın çıktı deniyor. Zam geldi deniyor. “Amaaaan bize bunlar ne yapabilir ki? Zaten bunlar rutinimiz olmuş” Beterin de beteri var deyip geçiyoruz.
Peki hastalıklar, ölümler, maddi kayıplar, beklenmedik afetler olduğunda ne olacak? O günler, o anlar nasıl geçecek?
O an çok üzülüp ağlayacağız. Sinirlenip, bağıracağız geçmeyecekmiş gibi hissedeceğiz, ama geçecek. Herkes yaşadı değil mi? Geçmedi mi, geçti.
Ve her atlattığımız acı, yaşanacak güzel günlerin kıymetini daha da hissettirecek.
Yeter ki her günümüzün anımızın kıymetini bilelim. Gözlerimiz, güzellikleri görebilsin. Her yeni doğan güneşin yeni bir gün olduğunu görebilsin. Güzel günlerin, anların çoğalması dileğiyle, Hoşçakalın.