Herkes gider Mersin’e ben giderim tersine. Gazeteciliğin verdiği refleks, “Sokağın Sesi” Programını yapmam ve sorunları görerek yazan bir gazeteci olarak, Adana’nın Güney Mahallelerini zaman, zaman dolaşırım.

Ne var ki Adana’nın Güneyinde yerli halk kalmamış. Deyim yerindeyse her taraf Suriyeli, Afganlı ve birtakım ülkelerden gelen insanlarla dolu.

Sokak aralarında, caddelerde, pazarda, manavda, Türkçe konuşan kişiye rastlamak neredeyse zor. Arapça ve birtakım dilleri konuşanlar her yerde.

20-25 yaş aralığındakilerin neredeyse 3-4 çocuğu var.
Hiç boş durmamışlar.

Bu ülkenin gerçek vatandaşının sahip olmadığı başta yardım parası olmak üzere birtakım önemli imtiyazlara sahipler!

Sözüm ona iç savaştan kaçıp geldikleri ülkemizde yaşam tarzları, sosyal davranışlarıyla bu ülke insanına psikolojik olarak ve her açıdan baskı oluşturuyorlar.

Suriye’de, Afganistan vb yerlerdeki alışkanlıklarını burada fütursuzca devam ettiriyorlar.

Gerçekten zulme uğramış, ırkçı saldırıya maruz kalmış, her dilden ve dinden göçmenlerin ve sığınmacıların yanındayım.

Ancak ülkemizde ‘göçmen’ adı altında ileride çok tehlikeli sonuçlar doğuracak bir süreci yaşıyoruz.

Dünyanın hiçbir ülkesi 10-12 milyon kaçak göçmeni kabul etmez. Ülkesini yol geçen hanına çevirmez.

Demografik yapısını, sosyal, kültürel yaşamını, dilini tahrip ettirmez.

Ülke olarak, yediden yetmişe sabırla kaçak göçmenlerin ve sığınmacıların ülkelerine bir an önce dönmesini bekliyor.

Sığınmacı olup kaçtığı ve zulüm gördüğünü söylediği ülkeye bayram tatiline gidenleri hiçbir Türk vatandaşı kabul etmiyor.

Yine vatandaş ülkeyi yönetenlerin istila boyutuna ulaşan göçmen sorununa karşı, ivedi olarak çözüm üretmesini, kaçak göçmen olayına dur denmesini ve ülkelerine gönderilmesini acil olarak bekliyor.