Memleketin birinde bir adet varmış.

Her şey töreye göre yapılırmış.

Buna göre, elden ayaktan çekilip üretim dışı kalmış ihtiyarlar, ücra bir köşede ölmeye bırakılıyormuş.

Töreye uymayanlar ise, öldürülüyormuş.

Uygulama çok katıymış.

Karşı çıkmak kimsenin aklının ucundan bile geçmiyormuş.

Bu ülkede de bilge bir adam ve nu çok seven bir oğlu varmış.

Adam belirli bir yaşı aşınca, oğlu onu sırtlayıp ormanın derinliklerinde bir yere götürüp bırakmış.

Tam dönecekken;

“Baba şimdi nasıl geri döneceğim. Ormandan çıkışı nasıl yapacağım” diye sormuş.

Babası “oğlum” demiş “sen beni sırtında taşırken, ağaçlardan kuru dalları koparıp, geçtiğimiz yerlere bıraktım. Onları izleyerek yolunu kolayca bulursun”

Oğlu içinden “Bu adama kötülük yapılır mı” diye geçirerek, kuru dallar sayesinde kolayca evine ulaşmış.

Babasının ormanda açlık ve susuzluktan ölmesine gönlü razı gelmediğinden, töreye, yasaya aldırmaksızın, ona yiyecek, içecek götürmeye başlamış.

Günler günleri kovalarken oğul, her gidişinde babasına, ülkede olup bitenlerden haberdar ediyormuş.

Bir gün tellallar yollara dökülüp “Her kim tokmaksız davul çalmayı başarırsa, hükümdarımız onu vezir yapacak” diye bağırmaya başlamışlar.

Oğul bunu babasına iletince yaşlı adam;

“Bundan kolay ne var oğlum” demiş “davulun içine arı doldur. Hükümdarın huzuruna çıkınca, davulu yuvarla yeter”

Oğul da bunu yapmış ve vezirliği kapmış.

Doğal olarak bunu babasından öğrendiğini de kimseye söyleyememiş.

Günler geçmiş, devran dönmüş, tellallar yine yollara koyulup “Her kim külden urgan yapmayı becerirse padişahımız, ona sadrazamlık verecek” diye duyurmuşlar.

Tabi oğul yine babasına koşmuş.

Bilge “Oğlum, urganı taşa koyar, üzerine gazyağı döküp tutuşturursun. Al sana külden urgan” demiş.

Böylece oğul sadrazamlık mührünü, bu kez de kimseye kaptırmamış.

Bir süre sonra, yeni bir duyuru yapılmış.

“Her kim kağıtta ateş taşırsa, hükümdarımız kızını ona verecek.

Koca ülkede hiç kimse çözüm bulamayınca oğul, soluğu babasının yanında almış.

Bilge ona da çözüm bulmuş;

“Çok kolay oğlum, kağıttan bir fener yapar, içinde de mum yakarsın. Al sana kağıt içinde yanan ateş”

Oğul bu imtihanı da başarıyla geçince padişah;

“Sen bunları kendi aklınla çözemezsin.. Eğer sırrını açıklarsan, hem kızımla evlendireceğim, hem de hiçbir ceza vermeyeceğim” demiş.

Babasını çok seven kadirbilir oğul da her şeyi açıkça anlatmış.

Padişah onu dikkatle dinledikten sonra “Demek ki yaşlılarımızın beden güçlerinden değilse bile, akıl ve deneyimlerinden yararlanabilirmişiz” diyerek töreyi kaldırmış.

Değerli yazar Şadan Gökovalı’nın anlattığı masaldan çıkaracağımız payın açıklanması da, filozof Kant’tan gelsin.

“Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır.

Ama görüş açınız genişler