“Ben, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum andan itibaren, şehri yönetirken; kanala, yalana, talana ve aynı zamanda ranta ve birçok millet aleyhine olan her hususa karşı durduğum için, ben bugün buradayım.”

“Ve bunu hiçbir zaman vazgeçmeden savunduğum için buradayım. Aynı zamanda bebek, çocuk, kreş, yurt, burs, gençlik, üniversite gençliği, işsiz gençlik, gençlere iş bulma, kadın, anne, anne kart.

Düşünsenize; milyonlarca annenin cebine kart koyup, 0-4 yaş arası çocuğuyla İstanbul’u ücretsiz dolaşmasına vesile olmuş Belediye Başkanıyım… Ne büyük bir onur. Ve “İyilik bulaşıcıdır” diyerek bunun Türkiye’ye yayılmasına vesileyim.

Düşünsenize; on milyonlarca insanın bugün zor koşullarda 40 liraya üç öğün yemek yediği bir İstanbul var eden ve bu iyiliğin de tüm Türkiye’ye yayılmasına vesile olan kişiyim.”

Çağlayan adliyesinde görülmesi gerekirken, ilgi ve dikkatlerden uzak tutmak adına Silivri Cezaevi kampüsü içerisindeki adliye binasına alınan duruşmada Ekrem İmamoğlu; gerçekten siyaset ve hukuk tarihine geçecek bir siyasi savunma yaptı.

Kendisinin suçlu olmadığını anlatan sıradan bir adli savunma değildi onun yaptığı.

Aynı zamanda adalet ve hukuk konusunda ders niteliğinde yaptığı savunma ülkemizin içinden geçtiği zor ve karanlık günlerde ümidini yitirmeye yüz tutmuş kitlelere umut ışığı ve moral oldu.

“Onun için bu ülkede, bu topraklarda, öyle bir avuç insanın istediği değil, milletin dediği olur. Millet büyüktür. Ve bu milletin büyüklüğünden de hiç kimse zerre kadar şüphe etmesin. Ben etmiyorum. Edenlerin aklına şaşarım.”

“Ben her evlada çocuk gözüyle bakarım. Ben öyle bakıyorum. İstanbul’un her evladı, benim evladım. Onun için ben, 6000 tane gence, normal koşulların onda biri fiyatına üniversite öğrencilerine yurt açtım. Onun için ben, 100 bin tane gence yılda burs veriyorum. Onun için ben, her evladı kendi evladım gördüğüm için, yarısı ücretsiz 13-14 bin tane çocuğun eğitim gördüğü kreşleri bu şehre kazandırdım. 150’ye çıkacak. Hedefimiz o. Onun için çocuklara, gençlere evlat gözüyle bakıyorum.”

“Onun için ben, içeride bulunan tutuklu üniversite öğrencilerine, o evlat gözüyle baktığım insanlara yapılan zulmü kınıyorum ve yanlış buluyorum. Yanlıştır. Yapmayın bunu gençlere. Kalanlar da serbest bırakılsın.”

“Haksızlığa kim uğruyorsa, onun yanında olacağım. Hukuksuzluğa kim tabiyse, onun yanında olacağım. Bundan asla vazgeçmeyeceğim. Beni hiçbir şey durduramayacak. Hiçbir güç durduramaz. Ben ancak Yaradan’dan korkarım. Yaradan’a sığınırım. Milletin dediğidir benim için esas olan. İsteseniz de istemeseniz de ben sizin evlatlarınızı seviyorum kardeşim.

Bu ülkenin geleceği iyi bir gelecek olsun istiyorum. Bundan vazgeçmeyeceğim. Beni kimsenin çatık kaşları, kimsenin kötü sözleri, kimsenin vereceği kararlar, olumlu-olumsuz etkilemez.”

“Düşünsenize; 17 yaşında üniversiteye giden bir gencin, 35 sene sonra diplomasını iptal ettiler. Bak, bak, gayretlere bak! 35 sene sonra diplomasını iptal et, tapusuna şerh koy, bilmem nesine şerh koy. Ailesinin 75 yıllık emeklerini zaptetme..

“Bu millet  kendini nasıl güvende hissedecek? Kime güvenecek? Kime sırtını yaslayacak? Pırlanta gibi çocukların, bebeklerin gözünün önünde kapıları kırar gibi açmak, bu uygulamayı yapmak kime katkı sağlar?”

“Ben millete şeffaflık sözü vermiş birisiyim. Hayatım bugüne kadar da şeffaftı, bundan sonra da şeffaf olacak. Onun için haksızlık, hukuksuzluk yapanlarla ilgili elbette yargı huzurunda hayat boyu mücadelemi vereceğim. Hayat boyu.”

“Bu milletin iradesiyle, bu milletin sahip çıkmasıyla ben, bu milletin geleceğinin teminatı olacağım. Buradan ant içiyorum. Bu milletin evlatlarının birini bile dışarda bırakmadan; etnik kökenine, yaşam biçimine, giyimine, kuşamına, yuvasının geçmişine bakmadan, her birinin teminatı olacak bir sistemi; adalet devrimini, demokrasi devrimini bu topraklara ben ve arkadaşlarım getireceğiz. Buradan ant içiyorum, söz veriyorum. Milletimin huzurunda, hem de adaletin huzurunda söz veriyorum.”

Okuyanların dikkatini çekmiştir.

Yukarıda aktardıklarım; şu an Silivri’nin soğuk duvarları ardında özgürlüğünden yoksun, özgürlük ve adalet mücadelesi veren İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ilk duruşmasında yaptığı savunmasından alıntılar. Noktası virgülüne ve hatta doğaçlama konuşmalar sırasında yapılan yazım hatalarına kadar aynen manifesto niteliğindeki savunmadan özet bölümler.

Kuşkusuz benim de yapılan bunca hukuksuz uygulamalara karşı söyleyecek sözüm var.

Ancak bunları bir başka yazının konusu olarak düşündüm ve İmamoğlu’nun bu tarihi savunmasının önüne geçsin istemedim. Tarihe not düşmek adına yazdığım bu makaleyi yine onun “iyilik bulaşıcıdır, tıpkı cesaret gibi” sözünden yola çıkarak cesur sözleriyle bitirmeyi uygun gördüm.

“Ekrem İmamoğlu ile terörü yan yana koymak, kötü niyetin ürünüdür. Ve bunu Sayın Hakime, tüm üyelere nakşederek söylüyorum: Ayıptır, yazıktır, günahtır!. Terörle Ekrem’i yan yana koymak…Hadi oradan!

Evet, bana bu kötülüğü kim yaparsa yapsın, onların evlatlarının bile güzel hayatlarının teminatı olacağım.

Umarım ve dilerim; başta Ekrem İmamoğlu olmak üzere haksız, hukuksuz biçimde cezaevinde tutulan tüm siyasiler, belediye başkanları, gençler, gezi mağdurları en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşurlar.

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 14.04.2025/BODRUM