8 çocuğu, fedakâr eşi, yaşamının son demlerindeki yaşlı anası ile derme çatma bir barakada yaşayan,

42 yaşında olmasına rağmen, omzuna yüklenen "ağır yükü" kaldırmakta zorlanmaktadır kara bıyıklı Süleyman..

Sabahın kör ışıklarında yatağından kalkar, eşi Nurdane'nin hazırladığı ne varsa, Allah ne verdiyse onu yer, çöp toplamak için yola koyulur, gece yarılarında evine dönerdi..

........

Çoktan yatmıştır dünyalar kadar sevdiği, onu 'O' yapan anası.. Çoktan yatmıştır canından CAN saydığı eşi ve çocukları..

Öper, koklar onları birer birer.. Elindeki poşette 10 akide şekeri, yarım kilo soğan, 250 gram tavuk kıyması, 5 yumurta, 7 ekmek vardır.. Okula giden çocuklarına harçlık bırakmak için elini cebine atar, sayar paraları..

73 lirası kalmıştır..

"Bu para ancak iki kişiye yeter.. Ev ne olacak? Evde ne kaynayacak? Yetemiyor, yetişemiyorum" der ve boş çuval gibi yığılır yere..

Kendisinden kırmızı oyuncak bir araba isteyen oğlu Cevahir'in bu isteğini yerine getirememiş olmanın ağırlığı ve utancı çökmüştür tüm uzuvlarına.. Boş gözlerle bakar tavana, "sabah olmasın" diye yalvarır Allah'ına..

Ve... Yanaklarına süzülen yaşlarla kapanır "yorgun gözleri" kara bıyıklı Süleyman'ın...

......

Benim canım ülkemde "milyonlarca" kara bıyıklı Süleyman var..

Benim canım ülkemde kara bıyıklı Süleyman'ların bir senede kazanamadığı, ka-za-na-ma-ya-ca-ğı parayı, garsonlara "bahşiş" olarak veren, sadece, ama sadece "kendilerini düşünen, kendilerine yaşayan" hem kaşarlanmış, hem avcarlanmış "insan müsveddeleri" var..

Değerli canlar,

İşte bana "sadrazam sopası" kadar koyan, adına "yaşam" denilen bu şerefsiz, bu haysiyetsiz düzenin "düzensiz ve düzülmüş" halidir..

NOKTA.