1999 Gölcük depremini gördük, 2001, 2008 ekonomik krizlerini yaşadık, 2013 gezi, 2014 soma faciası, 2015 – 2017 olayları derken 2016’da hain kalkışma, 2018 ekonomik kriz, 2020’de covid, 2021’de Türkiye’nin akciğerlerinin kül olduğu orman yangınları, ardından çağın yıkımı 2023 deprem faciası. Yaşadığımız onca savaşı saymıyorum, en az 8-9 savaş gördük. Daha dün gibi, Kartalkaya’da çoğunluğu küçücük olan çocuklar başta olmak üzere onlarca canımızı yitirdik. Nasıl bir jenerasyona denk geldik anlayamadım. Bu hayatta bebeğe bile kayyum atandığını gördüm ya, daha ne diyeyim.
İşsizlik, güvencesizlik ve yoksulluk ile mücadele ederken, bir yandan da hayatta kalma mücadelesi veren deprem mağduru insanlarımızı düşünüyorum. Üzerinden iki yıl geçmiş olmasına rağmen gelinen noktada bir arpa boyu yol kat edememiş olmak öyle can acıtıcı ki!
Bir gazeteci, kalemiyle sadece gerçekleri yazmaz; toplumların kalbine de dokunur. 6 Şubat 2023'te dokuz saat arayla meydana gelen depremlerde, ilk gün 39 binden fazla bina yıkılırken, 11 ilde toplam 500 binden fazla ev yıkıldı veya ağır hasar aldı. Afet sonrası 2 milyondan fazla kişi barınma sorunu yaşadı. En az 5 milyon kişi farklı bölgelere göç etti. 700 bin çalışan geçim olanaklarını kaybetti. Ülkemizde en yüksek acil durum olan 4. seviye alarm verildi, 7 gün ulusal yas ilan edildi. 11 ilde 3 ay süreyle olağanüstü hal ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kaydedilen en büyük deprem olarak kayıtlara geçti. Elbistan merkezli ikinci deprem ise Türkiye'de meydana gelen depremler arasında en büyük üçüncü deprem oldu. 1999’da çıkan binaları depremlere daha dayanıklı yapmak için yeni bina yönetmeliklerine kimsenin uymadığı ortaya çıktı. Binalarda çıkan deniz kumu, deniz kabukları, insanların canlarının nasıl üç kuruş uğruna hiçe sayıldığını tescilledi.99 yılından bu yana ödediğimiz ‘Deprem Vergisi’nden toplanan 88 milyar liranın nereye harcandığı, hiçbir zaman kamuoyuna açıklanmadı. Ülke çapında insan öldürebilecek en az 3 milyon yapıya imar affı verildi. Depremde arama - kurtarma çalışmalarındaki yetersizlikler ve deprem bölgelerine gönderilmesi gereken yardımların ulaştırılmasındaki eksikliklerden hiç ama hiç bahsetmiyorum, KYK’da kalan öğrencilere bir gece ansızın gelen ‘YURTLARI BOŞALTIN’ talimatında, öğrencilerin nerede kaldıklarına değinmiyorum, yiyecek, barınak, su ve diğer hayat kurtarıcı acil yardım malzemelerinden binlerce insanın mahrum kaldığından bahsetmeyeceğim, binlerce anne baba koklamaya dahi kıyamadığı yavrularını kaybetti bu depremde, binlerce çocuk da anne babasını yitirdi. Yüzlerce çocuk ampute edildi. Gözyaşlarınızı tutabildiniz mi ‘elim nerede, geri verecek misiniz’ diye soran çocuğun videosunu izlediğinizde? Depremde kaç çocuk kayboldu? kaç çocuk öksüz kaldı? Bunlara da değinmeyeceğim.
Ben bu kadar acıya, bu kadar yaşanmışlığa rağmen, deprem sonrasında aklımızın başımıza gelip gelmediğinden bahsetmek istiyorum. Yaşadıklarımız asrın felaketiydi.
Bir daha yaşarsak, ne yaptık da önlem aldık? Ya da aldık mı?
Ne kadar hazırlıklıyız?
Yeni yapılarda deprem yönetmeliği kontrolleri yapıyor mu yetkililer?
Adana’da dere yatağına yapılan apartmanlar var kimse görmüyor mu benden başka?
Acaba aklımız başımıza geldi mi?
Deprem Öncesi, Anı ve deprem sonrası alabileceğimiz, almamız gereken önlemleri kim ne kadar biliyor?
Kaçımızın evinde acil durum çantası var?
En önemli soru: Siz ruhunuzu enkaz altından çıkarabildiniz mi?
Umarım toplumumuzun kalbine dokunabilmişimdir.
Son olarak şairin; yaşamın zorluklarına değinen, bir anlam derinliği sunan, toplumsal haksızlıklara karşı bir tepki içeren şiirinde de dediği gibi;
Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındayız.
Bir cana, bir başa kalmışız
Pusatsız, duldasız, üryan…