Bu nedenin çok çeşitli cevapları var ama en önemlilerinden biri şudur: Ülkemizde bizim ilk öğrenciliğimizden beri aklıma takılan bir konu var. Derslerimizde anlatılan tarih. Özellikle Emin Oktay denilen kişinin yazdığı tarih kitapları ile büyüdük.

 

Başlıktaki soru gerçekten çok önemli diye düşünmüşümdür hep.

Neden peki?

Bu nedenin çok çeşitli cevapları var ama en önemlilerinden biri şudur: Ülkemizde bizim ilk öğrenciliğimizden beri aklıma takılan bir konu var. Derslerimizde anlatılan tarih. Özellikle Emin Oktay denilen kişinin yazdığı tarih kitapları ile büyüdük. Ama maalesef bu kitaplardan edindiğimiz bilgilerin çoğu gencimizi sıktı ve çok önemli bir sonuca götürdü: Tarihi sevmek ve sevmemek. Bu konu o zamandan beri aklımı kurcalamıştır. Çünkü, ben hep inanırdım ki, tarihi sevmemek diye bir konu olamaz ve hatta böyle bir cümle dahi kurulamaz. O çocuk ve genç yaşlarımda bile şöyle bakardım olaya: İnsan bırakın ülke, dünya ve milletler tarihini kendi yaşantısı ve ailesi bile bir tarihdir. Bu nedenle tarihi sevmemek diye bir durum olabilir mi diye bakardım.

Bunları neden anlattım?

Bu kişisel yaşantımın tarih boyutunu kısaca ortaya koyduktan sonra şimdi Tarih nedir ona bakmak gerektir. Yani, neden bu kadar önem vermek gerektir, neden Tarihe bu kadar ağırlık vermek gerektir onu anlatmak şarttır.

Bu arada hemen şunu da eklemeliyim; kendi yaşantımdaki Tarih eğitimi, tahsili konusu ülke şartları içerisinde mutlaka önerilecek bir konu mudur diye tartışılabilir. Bu nedenle amacım mutlaka tarih eğitimi almak için bunları anlatmak değildir. Tarih eğitimi alıp almamak kişisel tercih konusudur. Ben burada tarihi kendi tanımı ile anlatmak ve tarih eğitimi almanın dışında tarih konusuna bir vurgu yapmaktır.

O halde bütün bu anlatımlardan sonra tekrar başlıktaki soruyu sorarak yazıya devam edelim.

TARİH NEDİR?

Tarih, dünde yaşananları bugüne aktarıp yarının planını yapmaktır. Ben tarihi en kısa biçimde böyle tarif etmeyi uzun zamandan beri sürdürüyorum. Bu tarifin içeriğini deştikçe görürüz ki tarihi sevip sevmemek diye bir ifade geçerliliğini kaybetmektedir. Çünkü, tarihi sevmemek demek kendi yaşantınızı ilgilendiren konuları bile görmezden gelmek, sevmemek, kabul etmemek, yok saymak demek gibi bir gariplikle karşılaşıyoruz.

Neden?

Çünkü, kendi gelecek planınızı yapabilmek için kendi yaşanmışlığınızı görmek, kendi geçmişinizi bilmek durumundasınız. Bu da zaten kısaca kendi kişisel tarihinizdir. Dolayısıyla bu gerçekliğinizden kaçmak gibi bir durumunuz olamaz.

Sadece kendi yaşantısı ile düşünen tek kişilik bir dünyaya sahip olmak durumunda bile kaçamadığınız tarih, sizi kişisellikten çıktıkça daha çok saracak, bağlayacak ve kuşatacaktır.

Bu nedenle tarih konusunu sevip sevmemek ölçeğinde değil, tarihi ne kadar bilip bilmeme ölçeğinde ele almak gerektiğini görmeye başlayacağız.

Herkesin kişisellik dışında merak ettiği konular mutlaka vardır. Gerçi kişisellik bazında da olsa yine toplumsal gerçeklikler merakında kalmak zorunda oluyorsunuz. Çünkü, hiçbir insan tek başına dünyaya gelmeyeceğine göre mutlaka geçmişine ait bilgiler edinmek zorunda kalmaktadır.

Bu bilgi dağarcığını ve merak alanlarını her bir büyüttüğünüzde tarihin alanları içerisine girilmektedir.

Tarih, öyle bir deryadır ki, dünyanın dörtte üçünü kapladığı gibi insanın ve insanlığın en az dörtte üçünü kaplayacak kadar geniş bir deryadır.

Tarihi bilmek kuru bir geçmiş bilgisine sahip olmak değildir tek başına. İşin bu tarafı yani geçmiş bilgileri kuru bir şekilde elde etmek ham bir tarih bilgisidir. Bu ham bilginin işlenmesi, anlaşılması, değerlendirilmesi de gerek ve şarttır. İşte o zaman tarih çok daha anlamlı, çok daha anlaşılır, çok daha kabullenilir, çok daha aranır ve çok daha bağlanılır duruma gelecektir. Bu anlatmaya çalıştığımız, tarihin işlenmesi, değerlendirilmesi ve anlaşılması çalışmaları Tarih Felsefesi demektir. Zaten Tarih bilgisinden çok Tarih Felsefesi konusu daha da önemli olmaktadır. Çünkü, ham bir tarih bilgisine herkes erişebilir ve bu tarih bilgisini herkes edinebilir. Ancak bu ham bilgiyi işlemek esas meseledir. Tarih anlatmak, tarih aktarmak bu anlayış doğrultusunda olmalıdır.

Bu Tarih Felsefesi konusunun kısaca tarifi şu olmalıdır. Tarih bilgisi edinirken, edinilen bilgiyi sormak, sorgulamak, içeriğine katkıda bulunmak gayretidir. Diğer bir ifade ile öğrenilen tarih bilgisine ki nereden öğrenilirse öğrenilsin sorgulayarak bakmak gerektir. Bunu yapabilmek için de kişisel bir özelliğe daha sahip olmak gerektir. Tarih bilgisini sorgularken kafamızda önceden oluşturulan, oluşturduğumuz ve oluşmuş olan şablonlara mutlaka uyması gerektiği gibi bir durumu göz ardı etmek gerektir. Tam tabiriyle; yerleşmiş ezberlerimizi bozma cesareti göstermeye hazır olmalıyız. Öğretilmiş, ezberletilmiş o kadar çok bilgilerimiz var ki, bu ezberlerimizi bozmadan Tarih bilgisini sorgulamak neredeyse imkânsızdır, ama en azından zordur.

Bu nedenle Tarih dediğimiz zaman bu gerçeklerin ışığında hareket etmek gerektiğini bilmek ve anlamak gerektir diye düşünüyorum.             

Tarih, geçmişi bilip bugüne aktarmak ve bu aktarımlarla yarının planları yapmaktır.