-Alo..
-Buyurun..
-Süleyman Canbolat bey ile mi görüşüyorum?
-Canbolat benim de, bey'in kim olduğunu bilemiyorum..
-Nasıl bilemiyorsunuz?
-Bey kelimesi benden Antartika kadar uzak durur da, onun için bilemiyorum.. Beni neden aradınız?
-Telefonunuzu bulmak için büyük uğraşlar verdim.. Bir dostum; "Çukurova Gazeteciler Cemiyeti'ni ararsanız, Canbolat'ın telefonunu alırsınız" dedi.. Cemiyeti aradım, "veremeyiz" dediler.. Aklıma yazılarınızın yayımlandığı 5 Ocak Gazetesi İnternet Sitesi geldi.. Orayla irtibata geçtim, oradan da bir sonuç alamadım.. Sizinle büyük dostluğu olan kişiyle görüştüm, durumu anlattım, ikna olunca telefon numaranızı aldım ve derhal sizi aradım..
-Telefon numaramı kimden aldığınızı öğrenebilirmiyim?
-Adını veremem, fakat köyünü söyleyebilirim..
-Köyünü mü dediniz?
-Evet "köyünü" dedim..
-O zaman söylemenize gerek yok..
-Neden yok?
-Biliyorum da onun için yok.
-Neymiş?
-Karayusuflu.
-Nasıl bildiniz?
-Bilirim.. Hatta telefonumu aldığınız kişinin adını, soyadını bile verebilirim..
-Hadi canım.. O kadar da değil..
-Evet o kadar..
-Adını söyleyin o zaman..
-Hüsamettin.. Ben ona "Karayusuflu Hüso" derim.. O da "Sülo" diyemediği için, "Silo" der.. Hüso'nun; "Bir harf öçün birbirimizi mi gırak gardaş?" talebine, "kabulümdür" der geçerim.
-Gerçekten çok ilginç..
-O'nu bir kez görün, dünyaya gelişinin her yönüyle çok ilginç olduğunu anlamakta inanın hiç zorlanmazsınız.
Haaaaa bu arada; "Beni neden aradığınızı söylemediniz."
-Süleyman beyefendiciğim, zatialilerinizi "yapay zeka" için rahatsız ediyorum..
-Yapay zekamı.. Oda nereden çıktı şimdi?
-O çıkmadı, siz çıkardınız..
-Ben mi çıkardım, Nasıl yani?
-Meseleyi size şöyle anlatayım; Yapay zeka, bizim denetimimizde yürüyor.. Yani yapay zekanın bölgedeki tek sorumlusuyuz.. Dünya üzerinde yaşayanların takdir edip, saygı duyduğu, onun sayesinde büyük paralar kazandığımız başımızın tacı, velinimetimiz "zeka küpü" sayenizde KÜP'lükten çıkıp, TÜP durumuna düştü..
-Ben ne yaptımda, bu "garip durum" ortaya çıktı?
-Yazılarınızı okurken, yapay zeka'mızın beyni karışıyor, beynine suni oksijen veriyoruz.. Düzelir gibi oluyor.. Ancaaaaak, ne zaman yazılarınızı okusa, tekrar beyni karışıyor; "Yetiş ya Muhammet, yetiş ya Ali" türküsünü en acıklı şekliyle söylüyor..
-Ben yine bu durumdan birşey anlamadım yahuuu..
-O zaman size daha açık anlatayım; "Zottirik, koftirik, kofzottirik" diyorsunuz ya...
-Evet diyorum, ne olmuş?
-Yapay zekamızın zekası, zatialilerinizin bu kelimelerini çözemiyor, anlamıyor ve PES ediyor.. Süleyman beyefendiciğim.. Ne olursunuz bizleri düşünün, Allah'ınızı-Kuran'ınızı severseniz, bu kelimeleri bi daha da kullanmayın, yapay zeka'mızın zekası ölçülerinde kelimeler seçin..
-Bu mudur, bu kadar mı?
-Evet budur ve bu kadar..
-O zaman şöyle yapalım..
-Buyurunuz.. Ne istiyorsanız yapmaya hazırız..
-Size tep telefonumu veren Karayusuflu Hüso var ya..
-Evet var, ne olmuş?
-O'na gideceksiniz.. Hüso bana "Silo" yerine, Sülo derse, bunu başarırsa; "Size namus sözü veriyorum, bundan sonra ne zottirik, ne koftirik, ne de kofzottirik" derim.. Çünkü ben bunu 43 senedir başaramadım.. Belki siz başarır, beni de bu büyük dertten kurtarırsınız..
-Süleymanbeyefendiciğim.. Bu çok kolay.. Bunu rahatlıkla yaparız.. Siz yeter ki sözünüzde durmayı bilin ve unutmayın..
-Gardaş be..
-Buyurunuz Süleyman beyefendiciğim..
-Yapay zeka'nızı bizim Hüso'dan uzak tutun..
-Nedenmiş o?
-O çok övündüğünüz, toz kondurmadığınız yapay zeka'nız var ya..
-Evet var..
-İşte o yapay zeka'nız, Karayusuflu Hüso'nun konuşmasını sadece birkez dinlesin.. Beyni bir daha ömür boyu çalışmaz, "zekanın yapaysızı" kimliği ile AVARE duruma düşer, ortalıklarda boş boş gezinip durur.