Zengin ama çok zengin olduğunuzu düşünün..
Hayal bu ya!
Bir düşünün, nerdeyse dokunduğunuz her şey altına dönüşüyor.
Bu kadar zengin olmayı kim istemez...
Antik çağlardan beri hem doğu, hem de batı toplumlarında yerleşmiş bir deyim vardır; Parası, malı-mülkü çok olana, ‘Karun kadar zengin’ derler.
Hatta öyle ki, Karun’un bu zenginliği Kur’an-ı Kerim ve Tevrat gibi kutsal kitaplarda bile anlatılır.
Peki, kimmiş bu ‘Karun’, neyin nesiymiş?
Hiç merak ettiniz mi?
İşte karşınızda parayla var olan ve parayla yok olan Lidya Kralı Karun’un ibretlik hikâyesi...
***
M.Ö. 600’LER, YER ANADOLU…
Antik Çağın önemli Anadolu uygarlıklarından biri olan Lidyalılar, doğudan gelip Batı Anadolu’ya yerleşen Hint-Avrupa kökenli bir kavimdi. Tarihte parayı icat edip, ilk defa parayı kullanan uygarlık olarak bilinen Lidyalılar, bu özellikleriyle adını tarihe yazdırmayı başarmışlardı. Anadolu’nun batısında Gediz ve Menderes Irmakları arasındaki bölgeye yerleşen bu kavim, önce Hititlerin daha sonra da Frigyalıların egemenliği altında yaşadılar.
Frigyalıların yıkılmasından sonra, M.Ö. 687 yılında Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurup, tarih sahnesine ilk adımlarını attılar.
Lidya Krallığının başkenti Sardes, bugün Türkiye topraklarında bulunan Manisa-Salihli yakınlarında dönemim en büyük ve zengin kentlerinden biriydi. Zenginliğinin kaynağıysa başkentin içinden geçen ve günümüzde Tabak Çayı olarak bilinen, Paktolos Irmağı’ndan çıkan altın ve gümüş madenleriydi. Lidyalılar bu madenler sayesinde kısa zamanda büyük bir güce ulaştı ve Ege Bölgesi’nde bulunan diğer kent devletleri üzerinde hâkimiyet kurarak, doğu sınırlarını Kızıl Irmağa kadar genişletti. Daha çok ticaretle uğraşan Lidyalılar, o zamana kadar alış verişlerde kullanılan takas sistemini değiştirerek, ilk kez altın ve gümüşten bastıkları paralarla ticaret yapmaya başladılar. Bu para, çevredeki diğer krallıklarda da kabul edilmeye başlanınca artık yeni bir çağa girilmiş olundu.
***
Paranın icat edilmesiyle birlikte, ticaret oldukça hızlı bir şekilde gelişmeye başladı. Başkent Sard bir ticaret merkezi haline geldi ve burada dünyanın en eski pazarı kuruldu. Lidyalılar ticarete o kadar önem veriyor ve onu geliştirmeye çalışıyorlardı ki, M.Ö. 600 yıllarında Kral Giges tarafından Efes Bölgesi’nden başlayıp, Mezopotamya’ya kadar yüzlerce kilometre boyunca devam eden Kral Yolu yaptırıldı. İstedikleri kadar para basıp, kullanabilen bu uygarlıkta, artık fakir veya yardıma ihtiyacı olan her hangi bir Lidyalı vatandaşı kalmamıştı.
Elbette böyle zengin bir devleti, gelecek tehlikelere karşı savaşlarda korumak ve hatta yeni topraklar elde etmek için bir de orduya ihtiyaç vardı. Bu bolluk ve zenginlik içinde hiçbir Lidyalı asker olmak istemeyince, çözümü farklı milletlerden paralı asker tutmakta buldular. Lidya topraklarına dışarıdan gelen ve para için canını ortaya koyan bu askerler, Lidya Krallığı’nın ordusunu oluşturmaktaydı. Aslında devletin zayıf yanı da bu olacaktı!
(Devam Edecek…)