Yazılarımda yapmaya çalıştığım temel konu, tarihten alınan bilgilerle günümüzü anlamaya çalışmak olmaktadır. Bu nedenle mümkün olduğu kadar yakın tarihimize değinerek bu yaşadığımız günlerle ilişkisi, etkileri ve sonuçlarının günümüze yansımasını ortaya koymaya çalışmaktayım. Bu anlayış ve düşüncemde de aslında haklı olduğumu yazılara gösterilen ilgiden de anlayabiliyorum.
Yazılarımda yapmaya çalıştığım temel konu, tarihten alınan bilgilerle günümüzü anlamaya çalışmak olmaktadır. Bu nedenle mümkün olduğu kadar yakın tarihimize değinerek bu yaşadığımız günlerle ilişkisi, etkileri ve sonuçlarının günümüze yansımasını ortaya koymaya çalışmaktayım. Bu anlayış ve düşüncemde de aslında haklı olduğumu yazılara gösterilen ilgiden de anlayabiliyorum.
Diğer bir ifade ile zannederim şunu söylemek doğru olmaktadır: Güncel konular, geçmiş yaşananlardan bağımsız değildir. Günümüz sıkıntılarının, yaşadığımız ağır şartların, insanımızın kafa karışıklığının vesaire gibi içinde bulunduğumuz ortamın bir geri planı olmalıdır ve de vardır. Bu nedenle tarih dediğimiz olayların günümüz şartları ve güncel konular ile ilgisinin ortaya konması son derece önemli ve değerli olmalıdır ve gerekmektedir.
Bu arada şunu da belirtmeliyim ki; içinde bulunduğumuz ortamın, yaşadığımız şartların yakın ve uzak geçmişimizle bağlantısını kurabilmek için geçmiş olayları bilmek, doğru bilmek ve doğru sorgulamak gerektir. Ana düşünce olarak şöyle söylemek en doğrusu olacak zannederim: Tarih felsefesi yapmak. Aksi takdirde, yani sorgulamadan, sorular sormadan, derinlemesine araştırma yapmadan, geçmiş yaşananlarla bugün yaşananları mümkün olan ölçüde nesnel biçimde ortaya koymadan doğru ve çözüm odaklı sonuçlar elde edemeyiz.
Bunları ne için anlatıyorum biliyor musunuz?
Bugün içinde yaşadığımız ağır sıkıntıların temel nedenlerinden birisi Cumhuriyetin kuruluş ilke ve felsefesinin, kurucu iradenin ne yapmak istediğinin yıpratılmaya çalışılması, bugünkü yaşadığımız ağır zorlukların ve akıl almaz sıkıntıların kaynağı olmuştur.
Nasıl ve neden?
Yazmamak için uzun bir zamandan beri direndiğim pislikler adeta patlamış lağım gibi önümüze dökülmektedir. İnanın insanın midesi bulanıyor. Ülkede aklı başında, bir takım değerler taşıyan, ülkeye ve milletimize birazcık aidiyet duygusu olan bir insanın bu lağım kokusundan ve lağımdan akan pisliklerden rahatsız olmaması mümkün mü?
Gün geçmiyor ki bir pislik dökülmesin. Gün geçmiyor ki bir lağım patlamasın. İçinde birazcık insanlık, vatanseverlik, millete bağlılık, toplumculuk, çevreye duyarlılık duygusu olan insanın yapacağı işler değildir bunlar.
Uzun bir zamandan beri elbette bir takım yaşananları görebiliyor, anlayabiliyorduk ve bu yüzden elimizden geldiği kadar uyarmaya çalışıyorduk ve eleştiriyorduk. Ama bu eleştiri ve uyarılarımızı da karşıt grupmuş, muhaliflikmiş gibi algılarla örtmeye çalışıyorladı.
Ne oldu sonuç?
İşte bugün yaşadığımız, midemizi bulandıran ortam, görüntüler, gelişmeler olmaya başladı. Öyle görünüyor ki, çok daha büyük pislikler var bunları da yine örtmeye çalışma gayretleri olacak. Ama ne olursa olsun, mızrak çuvala sığmaz ve de sığmıyor. Gerçeğin gün gelip mutlaka güneş gibi ortaya çıkacağı bir dünya var. Bu nedenle örtmekle, yok saymakla, göstermeme gayretleri ile gerçekleri kapatmak hiç de mümkün olmuyor. Özellikle iletişimin bu kadar arttığı bir dünyada artık gizlilik mümkün değildir.
Cumhuriyetin ilk 15 yılında Türk Milletine, Türk toplumuna, insanımıza verilen heyecan yok edilmek için olağanüstü gayretler sarf edilir, o heyecanı tersine çevirme gayretleri bu kadar yoğun bir şekil alırsa işin sonunun buraya varacağı çok belli ve açıktı. Özellikle Vahşi Kapitalizmin zaten istediği olan bu bencil, sadece kendisi için yaşayan, ülke, millet, devlet, toplum, çevre, aile gibi değerleri ortadan kaldırma girişimleri işte bu sonuçları doğrur ve doğurmuştur.
Bencil, lüks hayat, sadece kendini düşünerek yaşama dürtüsünün desteklenmesi bu sonuçları doğurur.
Ülkenin kuruluş ilke ve felsefesine uygun olarak döşenen taşların yerinden oynatılma gayretleri, elbette bu yaşadığımız pisliklere ulaşacaktı.
Normal insan ailesi, çevresi, ülkesi ve toplumu ile insandır. Bu anlayış terk edilirse sadece kendi içgüdüsü ile yaşayan insanlar topluluğu olmak durumu ortaya çıkar. Sadece içgüdüsünün dürtüleri ile yaşayan bir canlıya da insan demek mümkün olabilir mi? O insana ne denir?
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundaki düşünceler, bütün unsurlarıyla Türk Milletinin refaha ermesi, enkazın altından kalkması ve topluca ilerlemek ve gelişmek üzerine idi. Bu nedenle kurucu irade; “Biz bütün Türk Milleti olarak mağduruz. Herhangibir kesimimizi değil, hepimizi kalkındırmalıyız” demişti. Onun için kurucu irade daha Lozan Anlaşması yapılmadan, Cumhuriyet kurulmadan bütün ekonomik umsurların bir araya geldiği İzmir İktisat Kongresini yapmıştı.
Eğer böyle bakılsaydı, yani topluca ilerlemenin, refahın, kalkınmanın şartları düşünülse idi bugünkü yaşadığımız pislikler muhakkak ki bu biçimde olmayacaktı.
Bu ne gözü doymazlık, bu ne bencillik, bu ne arsızlık, bu ne kişisel doymaz hırs?
Doğrusu insan şaşırıyor ve bu insanlarla aynı havayı solumaktan utanıyor.
Yahu, ekonomi bu durumda iken, 7500 Türk Lirası ile bir ay geçinmeye çalışan yani açlığa mahkum olmuş milyonlar varken bu gösteriler, bu hırslar, bu bencillikler nasıl olabiliyor anlamak mümkün değil.
Biliyorum, Vahşi Kapitalizm ve onun doğurduğu Küreselcilik bencil insan tipi istiyor ve bunun için dünyayı etkilemeye çalışıyor ama bizim yaşadığımız pislikler bu durumu da aşmış bulunmaktadır. Çünkü gözümüzün içine soka soka hayasız, arsız bir yaşantının çirkef rüzgârına kapılmış bir takım insanlar, teknolojinin de getirdiği imkânlarla adeta insanlığa meydan okumaya çalışmaktadırlar.
Olamaz, bu görünenler kabul edilemez.
Umarım, bu gördüğümüz pislikler bir an önce ve tamamen ortaya dökülür de Millet olarak ibret alır ve böyle girişimlerin ne gibi kötü sonuçlar doğurduğunu anlarız. Yani, hiç olmazsa bundan sonrası için bir ders alma durumu oluşur.
Bu yaşadığımız pisliklerden ders alınacağından ümitli misin diye sorulacak olursa şu cevabı verebilirim: Ümitsiz yaşanmaz! Çünkü Kuvay-ı Milliyeciler de akıl almaz ümitsizlik içerisinden tarihin en büyük başarısını çıkardılar.