Özel işlerim nedeniyle on dört ay ayrı kaldığım Adana’ya geri döndüğümde yaşadığım bölgedeki tarım ve hayvancılığa ayrılan yerlere, çok sayıda konut inşaatına başlandığını hayretle gördüm. Bu kadar kısa sürede böylesi bir yanlışlığı başaran, tarla sahiplerini, imar ve inşaata yetki verenleri, buralardan konut almak için para yatıranları ve konutları yapmaya çalışan şirketleri canı gönülden kutluyorum. Haklarını teslim etmek gerekir. Bu kadar kısa sürede böylesi bir başarı takdire şayandır. Yapılan işlemler eminim ki yasalara uygundur. Her türlü yasal mevzuat yerine getirilmiştir. Bu süreçte yer alanların kendilerine göre yüzlerce haklı sebebi vardır.

Bütün haklı sebepler bir araya gelse, tarım ve hayvancılığa ayrılan yerlere konut yapıldığı gerçeğini değiştirebilir mi? Dış göç ve nüfus artışıyla oluşan gıda talebinin, yerli üretimle karşılanamadığı ülkemizde, son yıllardaki fiyat artışlarının özellikle dar gelirli insanlarımızı sıkıntıya soktuğu gerçeğini örtebilir mi? Tarlalarda üretilen domates, patates, soğan, biber, patlıcan, kabak, salatalık gibi yaşamamız için gerekli yüzlerce ürün apartmanlarda yetiştirilir hale geldi de ben mi bilmiyorum. Mera ve otlaklarda yetiştirilen hayvanlar lüks konutlarda mı dolaşıyor? Buraya kadarki cümlelerin şaşkınlık, üzüntü ve kızgınlık sonucu kurulduğunu kabul ediyorum. Belki de böyle tümceler kurmamalıyım. Ancak yapılan bu hataları nasıl başka türlü okurların dikkatine getirebilirim?

Adana’nın iç ve dış göç ile hızlı nüfus artışına maruz kaldığı, bunun konut ihtiyacını tetiklediği, kiraların bile akıl almaz rakamlara ulaştığı biliyorum. Tüm ihtiyaçların tatmin edilmesi lüzumu gibi konut ihtiyacının da karşılanması gerekir. Buna kimsenin itirazı olamaz. Sorun, konut inşaatlarının gıda ve hayvancılığa ayrılan yerlere yapılmasıdır. Türkiye’de tarım ve hayvancılığa ayrılan yerlerin imara açılmasının zorlaştırıldığı, belirli şartlara bağlandığı yasalarımızın varlığına rağmen, bu kadar fazla tarla, mera ve otlağın yok edilmesi şaşkınlık verici değilmidir?

Çok uzun yıllardır Adana ve ülkemizdeki bu problemin artık kalıcı olarak çözülmesi, Konutların tarım ve hayvancılığa elverişli olmayan yerlere yapılması için tüm önlemlerin zaman yitirilmeksizin alınması ülkemizin gerçek “beka” sorunu hale gelmiştir. Bunun için yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi yanında, inşaat şirketlerine konutları tarıma elverişli olmayan alanlara yapması durumunda, artan “maliyetlerini “ karşılayacak teşvikler verilmelidir. Tarım ve hayvancılık alanlarının dışına yapılacak sitelerin şehir ile uyumu için elektrik, su, ulaşım ve haberleşme alt yapısı  belediyeler veya devletçe sağlanmalıdır. Bütün bu tedbirlerin işe yarayabilmesi konunun vatandaşlar tarafından sahiplenmesine bağlıdır. Tarım ve hayvancılık alanlarının korunmasına dönük dernek, vakıf benzeri “sivil toplum kuruluşları” kurulmalı, siyasi görüş ayrımı olmaksızın yanlış uygulamaların önüne geçilmelidir. Son pişmanlığın fayda etmediği, insanın beton ile karnını doyuramadığı unutulmamalıdır.

Saygılarımla,